Türk futbolunda unutulmaz bir dönüm noktası olarak anılan 3 Temmuz 2011 tarihi, Beşiktaş için büyük bir sınavın başlangıcıydı. Bu süreç, siyah-beyazlı camiada derin izler bıraktı ve kulübü çeşitli zorluklarla karşı karşıya bıraktı.
Şike İddiaları ve Teknik Kadro Değişiklikleri
2011 yılında Türk futbolunu sarsan 3 Temmuz sürecinde Beşiktaş, şike iddialarıyla ilgili soruşturmada önemli bir yer tuttu. Kulüp, teknik direktör Tayfur Havutçu ve Asbaşkan Serdar Adalı’nın da gözaltına alındığı bu süreçte şok yaşadı. Şike iddialarıyla ilgili geniş çaplı bir soruşturma başlatılmasıyla, Beşiktaş’ın yönetim kadrosu büyük bir sarsıntı geçirdi. Havutçu’nun yerine geçici olarak Christoph Daum’un yardımcısı Michael Koch getirildi ve daha sonra Carlos Carvalhal takımın başına geçti.
Şike soruşturmasının yarattığı belirsizlik ortamında, Beşiktaş sportif alanda da büyük değişimlere gitti. Egemen Korkmaz, Mustafa Pektemek gibi isimlerle önemli transferler yapıldı. Ancak aynı dönemde takımdan ayrılan pek çok oyuncu da oldu. Bu transferlerle birlikte kulüp, mali anlamda sıkıntılı bir sürece girdi ve sportif performansı olumsuz etkilendi.
Fikret Orman Dönemi ve “FEDA” Çağrısı
Fikret Orman’ın başkanlığı döneminde Beşiktaş, taraftar ve futbolcularını birleştirmek adına önemli adımlar attı. “FEDA” çağrısıyla kulübün ekonomik gücünü artırmak amacıyla tişört satışı yapıldı ve büyük bir taraftar desteği sağlandı. Ancak bu süreçte bazı oyuncuların FEDA çağrısına uyum sağlamaması ve iç transfer tartışmaları kulübün iç dengelerini zorladı.
Stadyum Sorunu ve Çarşı – 1453 Kartalları
Beşiktaş Kulübü, İnönü Stadı’nın modernize edilmesi ve Vodafone Arena’nın inşası sürecinde önemli engellerle karşılaştı. İnönü Stadı’nın fiziki koşullarının yetersizliği ve modern bir altyapının gerekliliği, kulübü yeni bir stadyum arayışına yöneltti. Ancak, bu süreçte yaşanan izin problemleri ve rakip kulübün engellemeleri, Beşiktaş’ın Türk Telekom Arena’da maç oynama talebini gerçekleştirmesini imkansız hale getirdi. Bu durum, kulüp yönetimiyle taraftarlar arasında ciddi bir gerginliğe neden oldu.
Geleneksel olarak güçlü bir taraftar grubuna sahip olan Çarşı, Beşiktaş’ın en önemli tribün unsurlarından biriydi. Ancak, Vodafone Arena projesi sürecinde, tribünler arasında yeni bir dinamik oluşmaya başladı. “1453 Kartalları” adı verilen yeni bir taraftar grubu, geleneksel Çarşı grubunun karşısına çıktı ve zamanla tribünlerdeki ayrışmaları derinleştirdi.
Çarşı, Beşiktaş’ın ruhunu ve mücadeleci kimliğini temsil eden bir oluşum olarak bilinir. Tribünlerdeki bu ayrışma, sadece futbol maçlarının ötesinde bir anlam taşıyordu. Çarşı, sadece takımını desteklemekle kalmayıp, toplumsal olaylarda da aktif rol alarak siyasi ve sosyal bir platform haline gelmişti. Özellikle 2013 yılında patlak veren Gezi Parkı protestoları sırasında, Çarşı’nın etkisi ve varlığı oldukça belirleyiciydi.
Beşiktaş’ın stadıyla ilgili yaşadığı bu zorlu süreç, taraftar grubu Çarşı’nın da iç dinamiklerini etkiledi. Geleneksel Çarşı, kulübün köklü tarihinden gelen değerlerle yoğrulmuş bir kimliğe sahipti. Ancak yeni grupların ortaya çıkması ve tribünlerdeki bu ayrışma, kulübün içindeki birlik ve beraberlik duygusunu zorlayan önemli bir faktördü.
Gezi Parkı Olayları ve Tribün Dinamikleri
Beşiktaş tribünleri, 2013 yılında Türkiye’de patlak veren Gezi Parkı protestoları sırasında önemli bir rol oynadı. Çarşı grubu, hükümet karşıtı sloganlarla Taksim’e yürüyüşler düzenleyerek siyasi bir duruş sergiledi. Bu dönemde tribünler arasında ideolojik ayrışmalar yaşandı ve “sağ” ve “sol” gruplar arasında gerilimler arttı.
Slaven Biliç’in teknik direktörlüğü döneminde Beşiktaş, ligde önemli başarılar elde etti ancak zorlu bir rekabet ortamında mücadele etti. Sakatlıklar, hakem hataları ve stad sorunları gibi çeşitli faktörler takımın performansını etkiledi. Biliç’in tutkusu ve taraftarlarla olan bağları, kulübün zor zamanlarında önemli bir moral kaynağı oldu.
